Abdestli Olmak
Dua bir ibadet olduğu için, bu ibadete abdestli olarak başlamak en güzelidir. Bu, Allah'ın huzuruna daha saf bir kalple çıkma niyetini taşır.
Dua, kulun yaratıcısı ile arasındaki en doğrudan, en samimi ve en güçlü bağdır. O, ibadetin beyni, müminin silahı, dinin direğidir. Yüce Allah, "Bana dua edin, duanıza cevap vereyim." (Mü'min, 60) buyurarak bu iletişim kanalının daima açık olduğunu müjdelemiştir. Ancak her önemli eylem gibi, duanın da bir adabı, usulü ve kabul edilmesi için gereken bazı manevi şartları vardır. Bu adap ve şartlara riayet etmek, duanın tesirini artırır, kabulüne vesile olur ve kulu Rabbine daha da yakınlaştırır.
Duanın manevi derinliğine ulaşmadan önce, bu maneviyata zemin hazırlayan bazı dışsal edeplere riayet etmek, Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) sünnetine uymanın ve duaya gösterilen saygının bir gereğidir.
Dua bir ibadet olduğu için, bu ibadete abdestli olarak başlamak en güzelidir. Bu, Allah'ın huzuruna daha saf bir kalple çıkma niyetini taşır.
Dua ederken, namazda olduğu gibi kıbleye dönmek, bir yöneliş, teslimiyet ve tam bir odaklanma ifadesidir.
Duaya "Elhamdülillah" diyerek Allah'a hamd ile başlamak ve ardından Peygamberimize salavat getirmek, duanın gökyüzüne yükselmesine vesile olan iki kanat gibidir.
Dua ederken avuç içleri semaya bakacak şekilde elleri kaldırmak, sünnettir ve kulun acizliğini ve Allah'ın rahmet hazinelerinden talebini simgeler.
Duanın kabulündeki asıl belirleyici faktör, dışsal adabından çok, kulun kalbinde ve hayatında taşıdığı manevi şartlar oluşturur.
Belki de en kritik şarttır. Peygamberimiz, yediği, içtiği ve giydiği haram olan bir kimsenin duasının nasıl kabul edileceğini sorgulayarak bu konunun ciddiyetine dikkat çekmiştir (Müslim). Dua etmeden önce, kazancımızın helalliğini sorgulamak zorundayız.
Dua, sadece ve sadece Allah için yapılmalıdır. İçine gösteriş, başkalarına duyurma arzusu veya başka bir dünyevi çıkar karışan dua, özünü kaybeder. Kalbin tüm benliğiyle, Allah'tan başka her şeyden arınarak O'na yönelmesi duanın ruhudur.
Dua ederken, "acaba kabul olur mu?" gibi şüphelerden arınmış bir kalp ile dua etmek gerekir. Kul, duasını her şeyi işiten ve her şeye gücü yeten bir Rabbe yaptığının bilincinde olmalıdır. Peygamberimiz, "Kabul edileceğine kesin olarak inanarak Allah'a dua ediniz." (Tirmizî) buyurmuştur.
Allah her an duayı işitir, ancak bazı vakit ve durumların manevi yoğunluğu ve rahmetin tecellisi daha fazladır:
Mümin bilmelidir ki, samimiyetle ve adabına uygun yapılan hiçbir dua karşılıksız kalmaz. Ancak Allah, kulunun isteğine üç şekilde icabet edebilir:
Bu bilinçle dua eden bir mümin, duası dünyada görünürde kabul olmasa bile asla zararda olmaz ve her halükârda kazançlı çıkar.
Alimler, duanın kabulü için en temel şartlardan birinin 'helal lokma' olduğunu belirtmişlerdir. Haram ile beslenen bir bedenin duasının kabul olmasının çok zor olduğu hadis-i şeriflerde bildirilmiştir. Bununla birlikte ihlas (samimiyet) ve yakin (kesin inanç) da vazgeçilmez şartlardandır.
Peygamberimiz, kul acele etmediği sürece duasının kabul edileceğini bildirmiştir. 'Dua ettim ama kabul olmadı' diyerek ümitsizliğe düşmek, duanın adabına aykırıdır. Ayrıca, samimi bir dua asla boşa gitmez. Ya dünyada istediğiniz verilir, ya sizden bir kötülük savulur ya da mükafatı ahirete saklanır.
Evet, kesinlikle. Yüce Allah bütün dilleri bilir ve kalplerden geçeni duyar. Kendi dilinizde, en samimi ifadelerle dua etmek caizdir ve çok değerlidir. Bununla birlikte, Peygamberimizden gelen Masur duaları (Arapça orijinal dualar) ezberleyip okumak daha faziletli kabul edilir.